Saçlarımı sevdiği gibi küt kestirdim. Şok olacak kesin. Her ne kadar saçlarıma çok düşkün olsam da bugün onun için kestirdim.
Ahh ah babamdan sonra saçlarımı yıkayan ikinci erkekti o. Zaten ondan sonra da kimsenin saçlarımı yıkamasına izin vermedim. Pek çok ilkimi yaşadım ben onla. Beni nasıl da üzdü zamanında. Çok da bedduamı aldı. Ama o benim tek aşkım, hep de öyle kalacak...
İlk görüşmemizi hala hatırlıyorum. Yanaklarıma ateş basıyor düşündükçe. En iyi biraz allık süreyim bu arada. Beni kahve içmeye çağırmıştı. Daha genç bir kızdım. Kahve içerken ellerimin titremesini önlemek için ne de uğraşmıştım. O ise bana bakıp gülümsüyordu. Ne tatlı gülümser benim sevgilim.
O kahveden sonra içimde hiç dinmeyen bir ateş oldu. Ne zaman elimi tutsa hemen bir sıcaklık yayılırdı vücuduma. Şu an bile onu düşünürken hafiften bir ateş basıyor.
Yıllar önce bana
aldığı ama beni sinirlendirdiği için çöpe attığım gömleğin aynısını buldum.
Bugün onu giyeceğim. Onun bana aldığı hediyeler içinde kıyamadıklarım bir tek
kitaplar. Zaten ikinci buluşmamızda önüme 10 ciltlik seriyi koymuş ve “Beni
anlamak istiyorsan bu kitapları” okumalısın demişti.
Ben de salaktım o
zaman. Onun ilişkinin merkezi olmasını o kitapları alarak kabul etmiştim.
Sessiz bir anlaşmaydı ama ben o kadar âşıktım ki hiç düşünmemiştim ne
yaptığımı.
Olsun ne kadar
kızdırmış olsa da, ne kadar acılar çektirmiş olsa da benim tek aşkım. Kızsam da
bir ben kızarım. Üstelik yıllar sonra yeniden birbirimizi bulduk. Bu günü
kimsenin mahvetmesine izin vermeyeceğim. Ayrıca onu tanıyan herkes kimseyi beni
sevdiği kadar sevmediği konusunda hemfikir.
Şimdi sıra
etekte. Her zaman etekli kadınlara gözü kayardı. Ancak o gözü kaydığı anlarda
bile elimi sıkıca tutardı. Onunki güzelliğe karşı bir tutkuydu. Bir resme ya da
heykele bakarken de aynı şekilde bakardı.
Bu eteği de
bulmak zor oldu. Beni iş yerimin çıkışında elinde çiçeklerle beklerken giydiğim
etek. Esasında beni beklediğini bilmiyordum. Ondan kurtulmak için başka bir
yerde çalışmaya başlamıştım. Aradan aylar geçmişti. Ne bir telefonunu açmış ne
de nerede olduğumu söylemiştim. Ancak o çalıştığım bankanın bütün şubelerinin
önünde her akşam bir çiçekle beklemiş ve beni sonunda bulmuştu.
Sonrasında bana
ilk sözü ise “Eteğin ne kadar güzel” olmuştu. Ben ise yaşadığım şaşkınlıktan
bir tek bir cevap verememiştim. Elinde benim sevdiğim ama onun nasıl bildiğini
asla anlamadığım sarı Alman papatyaları vardı.
O kadar
birbirimize âşıktık ki aşkın vahşi yanı ikimizi de ele geçiriyor ve giderek
hoyratlaşıyorduk. Sonunda giden de o oldu. Tek bir kelime bıraktı arkasında
“Belki”…
Kendimi
toparlamam uzun zaman aldı haliyle. Nereye gitsem karşıma çıkacak diye
bekliyordum. Oysa uzun yıllar hiç çıkmadı. Sonra işte onu geçen gün gördüm.
Bugün buluşacağız. Şansa 14 Şubat, Sevgililer Günü. Bizim günümüz olacak bugün.O çok sevdiği kırmızı ruju da sürdüm mü tamamdır…
***
Hava nedense 14 Şubat’ta hep kapalıdır. Hani bazen yazdan kalma günler yaşanır ama bu nedense 14 Şubat’a denk gelmez. Bugün yine 14 Şubat ve hava kapalı. Yakında yağmur da başlar. Bizim işte de bugün bereketlidir. Sonuçta para kazandığım ender günlerden biri. Ancak bu kadın hem herkesten önce geldi hem de oldukça güzel giyinmiş. Demek yeni kaybetti sevdiğini. Kesinlikle yeni kaybetmiş beni çağırmadan gidiyor. Bakalım kimmiş geldiği adam.
Mezar taşı o ünlü
yönetmene aitti. Bir kağıda kırmızı rujun izleri çıkmış ve üstünde “Belki”
yazmıştı.