Çocukların gözleri hayata ayrı bir bakar. Onlar bakışlarında
yaşamın her anının bir mucize olduğu görürler. Yetişkinlere normal gelen çoğu
güzellik, onların gözünde anlamını bulur. O yüzden hayata çocuk gözleriyle
bakmayı başarmak ve bunu kaybetmemek büyük bir başarıdır.
Ancak çocuklar bir gün, bir an, o bakışları yitirirler. Bir
olay olur ve gözleri artık yetişkinler gibi her şeyi normal görmeye başlar. Bir
nevi kör olarak hayata devam ederler. Artık onlar için mucizeler, güzellikler
yoktur.
Küçük kız artık bomba seslerinin hayatın normal rutini
olduğu sokaklarda, hala mucizeleri fark eden gözleriyle yürüyordu. Bir taraftan
da kulaklıklardan gelen müziğin ezgisini düşünüyordu. Küçük adımlarıyla
ilerlerken kendisini kör edecek sokağa girdiğini fark etmedi.
Yavaş yavaş ilerledi, hayatın kendisine hazırladığı kötü
sürprizden habersiz kimi yıkılmış evlerin parçalanmış duvarlarına bakarken onu
gördü. İlk anda fark edemese de ne olduğu, gördüğü şeyi anladı. Hızla arkasını
döndü ve kulaklığının sesini sonuna kadar açtı.
Artık kördü, gözleri çocuk bakışlarının masumiyetini,
mucizeleri görme özelliğini kaybetmişti. Bundan sonra hayata yetişkinleri
baktığı gibi bakacak ve bazen o kötü sahneyi anımsayacaktı.
Aradan yıllar geçti, kulağa başka şarkı sözleri geldi,
gözler başka dünyalar gördü. Ama o kendisini kör eden anı hiç unutmadı.
Sonra, bir gün farklı acılar çekmiş birini buldu.
Birbirlerinin acılarını bilmedikleri halde hisseden iki kişi olarak ağaçların
gölgesinde bir masaya oturdular. Konuşmaları için çok da kelimelere ihtiyaçları
yoktu.
Kahvaltı için masaya gelen domateslerin kabuklarının
soyulmuş olmasına ikisi de kendince sevindi. Çünkü domatesin kabukları
hoşlarına gitmiyordu. Domateslere çocukça bir masumlukla bakarken birden
kelimeler ağzından döküldü.
O sokağı, gördüklerini ve müziği anlattı. Karşısındaki onu
dinledi ama sadece kulaklarıyla değil, acıları bilen yüreğiyle de dinledi.
Gördüklerini, müziği, sokağın harabe halini hepsini tek tek yaşadı sanki
oradaymış gibi.
Yağmur damlalar halinde önce masaları ve ağaçların
yapraklarını ıslattı. Adam kızın içinde kimseye göstermemek için uğraştığı,
küçük kız çocuğunun ağlamaya başladığını hissetti. Çünkü kendi içindeki küçük
çocuk da ağladığı zaman yağmur yağardı.
Zaten yetişkinlerin bilmedikleri, yağmurun bir hava olayı
olmadığı, kimin içinde herkesten sakladığı küçük çocuk ağlarsa onu göstermek
için yağdığıydı.
Yağmur şiddetlendi, güneş kayboldu hava fırtınaya döndü.
Yarım saat yağdıktan sonra da durdu. Kızın içindeki küçük çocuğun ağlaması
geçmişti. Adam ona gülümsedi. Domatesleri ve anlatılmamış acıları bitirip
masadan kalktılar.
Biri kör olduğu anı anlatmıştı, diğeri onunla o anı
yaşamıştı. Sonra kızın içindeki küçük kız ağlamıştı.
Elleri kavuştu. Birbirlerinin acıyı bildiğini biliyorlardı.
O sıra kızın gözü denize takıldı. Adam anladı.
Kız denize daldı, adam elinin sıcaklığını küçük kıza
bıraktı. Kızın körlüğünü kendi körlüğüne ekledi ve tek başına sokaklarda
kayboldu ama kulağında daha öncesinde hiç bilmediği bir melodiyle.