27 Nisan 2008 Pazar

Mürekkep Peşinde Bir Kelebek

Birinci Gün

Derin bir sessizlik var. Duyabildiğim sadece kanımın damarlarımdaki akışının sesi. Mutlak sessizlik, ne kadar huzur verici. Gözlerim kapalı bir şekilde böyle saatlerce kalabilirim. Ancak bu durumu daha da güzelleştiren şey engin maviliğin insanı şaşırtan üyeleri. Gittikçe koyulaşan derinlikler cezbedici görünse de ben bu mesafede olmayı seviyorum. Artık bu dünyayı birlikte paylaştığım diğer canlılarla tanışmaya çalışabilirim.
Esasında çocukluğumdan beri denizi severdim. Deniz kenarında bulunmayı, canım sıkılınca yüzmeyi… Hiç unutmam 11’inci yaş günümde ailemden hediye olarak bisiklet yerine “Okyanus Ansiklopedisi” istemiştim. Ancak bu deniz merakım kalıcı olmadı. Denizlerin ulaşamadığı bir yere taşınınca ansiklopedim yerine bisiklete önem vermiştim.
Önümde giden bu güzel balık da ne acaba? Renkleri çok hoş. Acaba dokunsam nasıl tepki verir? Galiba bir mürekkep balığı, bu çıkardığı da mürekkep olmalı. Halbuki ben onların koyu renk olduklarını düşünmüştüm.
Çok hoş, bu denizlerin sihirli yaratıkları beni mutlu kılıyor. Biraz önceki gibi bir mürekkep balığının çıkardığı sıvıya bir daha rastlarsam onu saklayacak torba benzeri bir şey bulundurayım yanımda. İşaret geldi yukarı çıkma zamanı…

İkinci Gün

Çok mutluyum, az önce bir balık sürüsüyle beraber yüzdüm. Yanımdan geçen balığa dokundum. Biraz daha derine dalmak istiyorum, belki kayaların arkasında saklanan başka balıkları görebilirim. Evet, aşağıda bir kaplumbağa var gibi. Ona kesinlikle ulaşmalıyım. Bu canlılarla aynı dünyayı paylaşıyoruz ama onlar hakkında en ufak bir fikrimiz yok.
Bu balık da ne acaba? Karanlık ama onun ışıkları seçiliyor. Ben bu balığı tanıyorum. Evet, yine o… Mürekkep! Ama bu seferki biraz daha büyük sanki. Dün aklıma geleni yapmalı, yanımda torba taşımalıydım. Garip dünkü açık renkken bu balık kumla neredeyse aynı renkte.
Bak aklıma yine o geldi. Kum renginde çantasıyla gelmişti son yemeğe. Hafifçe gülümsüyordu. O gülümseyiş benim ölümümdü. Gamzeleri yüzünden bir volkanın lavı püskürüp kalbimi yakıyordu.
Sonra ben marketten sigara alırken o yolda karşıdan karşıya geçti. Arabanın sürücüsü gözlerinin o an karardığını söylemişti. Yedi yıl önce, ama dün gibi. Yukarı çıkma vakti.

Üçüncü Gün

Bugün kumlara yaklaşmayacağım. Dün bütün gece o anı yaşadım. Artık bunları unutmak istiyorum. Bu tatile de o sebepten çıktım. Şu mürekkep balıklarını bulsam ne kadar güzel olacak. Dün gece Portekizli arkadaşıma anlatana kadar canım çıktı ama sonunda tinta diyerek anladığını belirtti.
Sonunda beni şaşırtan bir gerçeği öğrendim, mürekkep balıkları renk değiştirebilirlermiş. Bir nevi denizlerin bukalemunu. Dikkatli ol dediler ama neden dikkatli olacağımı tam anlayamadım. Keşke yanımda olsaydı, hem dile benden daha yatkındı hem de... Şimdi bunları düşünmenin sırası değil. Bugün mürekkebi almak istiyorum.
O mürekkeple yazacağım. Hatta kelime bile aklımda; borboleta. Dün öğrendim, çok hoşuma gitti bu kelime. Evet, güzeller güzeli mürekkep balığımız nerede? Herhangi bir tanesi olabilir, bana biraz mürekkebinden versin yeter, bu benim mutlu olmam için yeterli.
Bir dakika bu bir ahtapot. Epeydir bir ahtapot görmek istiyordum. Suyun içinde gidişin şu güzelliğine bak. Yıllar önce çocukken “Denizler Altında 20.000 Fersah”ın filmini izlerken Nautilus’a saldıran devasa ahtapotu gördüğümden beri bu türe bağlıyım.
Neyse, aklımı karıştırmayayım. Önce mürekkebi almam lazım. İki gündür görüyorum ya, şimdi de bekle ki karşına çıksın. Biraz daha aşağıya ineyim bari. Zaten denizin dibi çok derin değil. Sadece biraz yosunlu.
Bugün de mi bitti, ama ben daha mürekkebimi alamadım ki…

Dördüncü Gün

Dün gece çok güzeldi. Şarabın tesiri hâlâ devam ediyor. Suların içinde susuzluktan ölüp terlemek çok garip. Hep tatlı şarabın insanı çarpabileceği söylenir, ama beni şarap değil de konuşan sesin tınısı çarptı. Kesinlikle zevklerimiz uyuşmuyor. Çalışma alanlarımız bile çok farklı. Evlerimiz, hayata bakışımız ama zıt kutuplarmış birbirini çeken. Yıllardır böyle olmamıştım. Şimdi sudan çıkmak, odamda uzanmak ve akşamın yavaşça inmesini beklemek istiyorum.
Belki hayalimiz kesişir. O zaman çok güzel olacağına inanıyorum. Bu arada işletmecimi arayayım da istekler ne durumda onu öğreneyim. Çıkmak istiyorum. Bugün yüzme havamda değilim…

Beşinci Gün

Hayatım çok hızlı gelişiyor, tatilin bitmesine daha var ama biz yarın sabah ayrılıyoruz. Bağırmak istiyorum ama sesim çıkmıyor. Mavi derinliğin ilginç bir durumu daha, sesim çıkmıyor. Mutluluktan uçuyor ama bunu paylaşamıyorum. Üniversite yıllarımda yalnızlık isterdim, kimsenin olmadığı bir oda, ev, ada. Şimdi de aynı durumdayım ama yalnızlık değil istediğim. Yeni evime gideceğiz. Kumsalın hemen önünde tüm duvarları dev camlardan yapılmış, eve girmek için üç tahta basamağı çıkman gereken, önünde tahta bir verandası bulunan evime. Onu görüyorum beyaz bir tül arasından denize bakıyor. Elinde kırmız şarap var, ayakları çıplak. Yaklaşıyor ve sarılıyorum. Bana gülümsüyor. Anın güzelliğini benimle paylaşıyor. Kulağımızda dalgaların sesi. Sonra onu kucağıma alıp denize koşuyorum. Gülümsüyor. Evet, yarın mükemmel bir gün olacak.

Bir Yıl Sonra

Önceki yıl kocamla burada tanıştık. Pek ortak noktamız olmasa da iyi anlaşıyorduk. Bana inanılmaz günler yaşattı. Özellikle günleriniz hastanelerde, hastaların içinde geçiyorsa, onun gibi bir adamın değerini daha iyi anlıyorsunuz. Nöbet sabahlarımda bana sıcak poğaçayla gelirdi. Bazı akşamlar nöbetlerimde bana eşlik ederdi. Onun gibi birinin yaşadığını düşünmezdim.
Sonra bir gün en büyük merakı olduğunu söylediği mürekkep balıklarının bulunduğu bir bölgede dalış yapmaya gitti. Geri döndüğünde çok mutluydu. Elindeki torbanın içinde koyu mavi bir sıvı vardı. Sonra masaya oturup bir kelime yazı, borboleta. İlginçtir ardından telefonu çaldı. Yıllar önce bir arabanın çarpması sonucu komaya giren, benimle tanıştığında boşandığı karısının komadan çıktığını söylediler.
İlk başta inanamadı. Sonra onu görmeye gitti. Döndüğünde durumunun iyi olduğunu ama bunun bizim ilişkimizi etkilemeyeceğini söyledi. Sadece ona bir yazı vermesi gerektiği için bir kere tek başına dalış yapmak zorunda olduğunu açıkladı.
Kocam, tarihte bir mürekkep balığının öldürdüğü ilk insan. Bense şimdi onun yarım kalan işini, en azından bir kısmını yapacağım. Ama önce bir mürekkep balığı bulmam lazım.
Derin bir sessizlik var. Duyabildiğim sadece kanımın damarlarımdaki akışının sesi.