29 Haziran 2010 Salı

Acı bir kekik kokusu

Baharatlar içinde kekiğin ayrı bir yeri vardır benim için. Genzi hafiften yakan ama naneden farklı bir ferahlık veren o koku bana anneannemi hatırlatır. Çocukluğumdan beri ne zaman bir aktara girsem baharatların o insanın başını döndüren kokusu içinde kekiğin kokusu ayrı bir şekilde gelir ve ben bir şekil çocukluğuma dönerim.

Kekik toplamak için yaylaya çıkan köylülerden ikisinin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü okuyunca garip bir şekilde kekik kokusu geldi burnuma. Kekiğin o insanı bir anda ayıltan muhteşem kokusu.Ve ilk defa çocukluğuma dönemedim.

Hiçbir zaman değişmeyen binlerce yıldır aynı olan kekik kokusuna karşın Türkiye’de bazı şeylerin değişmeye başladığı bu acı haberle biraz ortaya çıktı. Tıpkı büyüdükçe çocukluk anılarımızın da kirletildiğini gördüğümüz gibi...

Haberin ardından kimi medya kanallarında teröristlerin köylülere ateş açtığı haberleri yazıldı. O haberleri okuyunca artan şiddet olaylarına bir yenisi eklendiği ve giderek eskiye döndüğümüz zannedilebilinirdi. Olaydan yara almadan kurtulanı tek kişi yaşadıklarını anlatırken birden üstlerine otomatik silahlarla ateş açıldığı söylüyordu. Bu durumda bunu yapanlar ancak ülkeyi bölmek isteyenler olabilirdi.

Ancak kekiğin yoğunluğu giderek artan kokusuyla ortamdaki diğer kokuları bastırması gibi gerçekte hızlı bir şekilde orataya çıktı. Hatay Valisi bir açıklama yaparak olayın kaza olduğunu ve güvenlik güçlerinin köylüleri terörist zannettiğini belirtti. Artık olayların saklanamayacağı, er ya da geç açığa çıkacağı bilindiği için yalan söylemeye gerek yoktu. Açıklanması gereken o köylülere neden bir uyarı yapılmadan ateş edildiği ve kekik topladıklarının nasıl anlaşılmadığı.

Gerçekleri açıklama durum Gediktepe’de 11 askerin öldürülmesinde de yaşandı. Hakkari Tümen Komutanı Gürbüz Kaya, Başbakan ve komutanlara verdiği brifingte saldırganları gördüklerini ama “köylü” zannettiklerini ifade etmişti.

Bu arada Gürbüz Kaya 27 Mayıs 2009’da 7 askerin mayına basarak şehit olması olayıyla da ilgili olarak gündeme gelmişti. İlk olarak PKK’nın yerleştirdiği mayınlar sonucu öldüğü açıklanan askerlerin daha sonra ordunun koruma amaçlı yerleştirdiği mayınlara bastığı ortaya çıkmıştı. Bu sırada Gürbüz Kaya ve Tuğgeneral Zeki Es telefonda askerlerin kendi yerleştirdikleri mayınlar sonucu öldüğünü konuşmuş ancak bu bilgiyi ilk anda kamuoyu ile paylaşmamışlardı. Neden paylaşmadıkları ise hala tam olarak belli değil.

Şimdilerde esas akla takılan sorulardan biri de Hakkari’de köylü zannedilen saldırganların esasında kaçakçı olduğu da düşünülerek mi bırakıldıkları. Malum bölge pek çok kaçakçılığın ana noktası ve bu işten kazancı olan büyük de bir grup var.

Ne var ki bunun cevabını bulmak şu sıralar çok zor. Gerçekler yavaş yavaş açıklanıyor olsa da kekik toplayan insanların öldüğü bir ülkede her gerçek hala kolay kolay açıklanamaz.

Artık sofrada, aktarda ne zaman kekik kokusu duysam biliyorum ki acı bir tat da bir taraftan kalbimi yakacak. Aklıma kekik toplamak için yaylaya çıkan ve vurulan o köylüler gelecek. Onlarla birlikte öldürülmüş diğer masumlar, Ceylan gibi, Buse gibi ve adını duymadığımız binlerce masumla birlikte...

Bir de Nazlıcan. Ahmet Kaya’nın şarkısında anlattığı göğüsüne kekik süren Nazlıcan...

4 Haziran 2010 Cuma

Özür dilemek işe yaramaz bazen…

Birini kalbinin en acı veren yerinden kırdığın zaman,

Birinin hayatını mahvedip, çekip gidip tekrar hayatına girmek istediğin zaman,

Seni sevenlerin aşklarına layık olamayıp, onları yerlere attığın zaman,

Masada, evde, telefonun başında üzülen birini bıraktığın zaman,

Masum birinin ölümüne sebep olduğun zaman,

Hiç suçu olmayan bir masumun üstüne çamur attığın zaman,

Sadece gururundan birine aşkını açıklayamayıp kaybettiğin ve sonra aşkın gurur dinlemediğini anladığın zaman,

Kopardığın çiçek solduğu zaman,

Sokaktan ya da veterinerden aldığın bir hayvanla yuvanı paylaşıp, sonra bakamayacağını anlayıp onu geri götürdüğün zaman,

Verdiğin sözleri tutmayıp, insanları hayal kırıklıklarına uğrattığın zaman,

Bir çocuğun gülüşüne engel olduğun zaman,

Senden güçsüz birine zorbalık yapıp pişman olduğun zaman,

Yalanlar söyleyip, o yalanlar ortaya çıktığı zaman,

İnsan hayatından daha önemli değerler olduğunu düşünüp, ölüm anında bu fikirden vazgeçtiği zaman,

Yaşadığını anladığın minik anları sana yaşatanları yüzüstü bırakıp, geri dönmek istediğin zaman,

Sadece intikam almak için karşındakine sana yaptığının daha fazlalarını yaptığın ve pişman olduğun zaman,

Yaptıklarından pişman olup ağladığın zaman,

Alçaklığı seçtiğin zaman,

Sana güvenenleri yüzüstü bıraktığın zaman,

Sokakta oynaması gereken çocukların hapiste çürümesine ses çıkarmadığın zaman,

Yapılan hileleri bilip, bunlara susarak ortak olduğun zaman,

Zalimlere korkudan boyun eğdiğin ve sonra çocuklarına bunları anlatman gerektiği zaman,

Özür dilemek bir işe yaramaz…

1 Haziran 2010 Salı

İsrail’in kanlı baskını ve Hitler

Boğazın mavi sularına bakarken gelen haberlerle o masmavi sular birden gözümde kırmızıya döndü. Minik balıkçı kayıkları kocaman gemilerin arasında rızklarını çıkarmak için nasıl uğraştıklarına bakıyordum, önce İskenderun’dan, ardından da Gazze’ye giden yardım gemilerinden kötü haberler geldiğinde.

İskenderun’daki askerler nöbet değişimine giderken uğradıkları saldırı sonucu hayatlarını kaybetti. Birkaç saat geçmeden de uluslararası sularda seyreden ve Gazze’ye insani yardım görüten gemilere İsrail ordusunca operasyon düzenlendi.

Operasyonda ya da baskında veya işgalde pek çok sivil de öldü ve yaralandı. Sürekli çekim yapan televizyon kameralarından yansıdı İsrail ordusunun baskını.

O saatlerde balık tutan kayıkçılar acaba biliyorlar mıydı başka bir denizde yaşanan vahşeti? Yoksa o an dertleri günlük rızklarını çıkarmak mıydı?

İsrail’in kanlı baskını İskenderun’daki saldırının biraz önüne geçince dün 2. Dünya Savaşı’nda soykırımın en büyük figürü görünen Adolf Hitler’in sözleri sanal dünyada dolaşmaya başladı.

Bir ülkenin yaptığı baskının ardından kabaran faşizan damarlarla bu operasyonu İsrail hükümetinin yaptığı unutuldu ve tüm Musevileri hedef alan laflar dolaşmaya başladı. Bu sırada da Musevilerin neden olayı kınamadıkları sorulup, Hitler’den yapılan alıntılar meşrulaştırılmaya çalışılıyordu.

Oysaki Musevilere ait kurumlardan olayı kınayan açıklamalar geliyordu. Ancak gözü dönünce insanın pek bir şey görememek gibi durumu vardır. Kimi kabaran faşist damarlarda bu açıklamaları görmeyi engelliyordu.

Tüm Türkiye bu iki olayla kaynarken boğazdaki serin sularda, tepedeki güneşin yakmasıyla birlikte balıkçılarda ya küreklere asılıyordu ya da ağlarını atmaya devam ediyordu.

O sırada Taksim’de yapılan gösterilere bir Musevi vatandaş katılmak isteseydi ne olurdu merak ettim?

Sivillerin olduğu, insani yardım götüren bir gemiye yapılan kanlı baskın asla kabul edilemez. Ancak burada hatırlanması gerekn öncelikli durum kararı verenlerin İsrail hükümeti olduğu ve İsrail içinden bile bu saldırıya tepkiler geldiği.

Adolf Hitler’in düşüncelerini, sözlerini yayarak sadece İsrail yönetimi değil, orada yaşayan olaydan haberi dahi olmayan çocuklar bile bir nefretin parçası yapılıyor.

İsrail ve İskenderun’daki saldırılar, bulunamayan iki madencinin cesetleri, kanlı cinayetlere bakınca insanın içinden bir kayığa atlayıp, her şeyi unutmak için denize açılmak geliyor. Ne var ki artık o denizlerde güvenli değil...