30 Aralık 2008 Salı

Yılsonu Muhasebesi

Yılsonu hayat muhasebesinde matematiğim kötü olduğundan bu yıl da borçlu çıktım...

19 Aralık 2008 Cuma

Gazeteci hata bir daha yapılmasın diye çalışır

Üniversitede Uluslararası Habercilik dersi alırken hocamız Yeşim Çaplı bize Costa Gavras’ın Çılgın Şehir / Mad City filmini izletmişti. Bu derste, izlediğimiz filmler üzerinden basın ve habercilik eleştirileri yapıyorduk. O filmden aklımda kalan en etkileyici sahne işe yeni başlamış haberci kızın vurulan güvenlik görevlisine yardım etmesiydi. Kamerayı kurduktan sonra yaralı bekçinin yanına gitmiş ve gazeteciliğin altın kurallarından biri olan objektifliğini yitirmişti. Bant kaydını izleyen editörü ise kızın insanî duygularla olaya karışmasına sinirlenip bir daha böyle davrandığı takdirde onu kovacağını belirtmişti.
Yanınızda biri ölümle cebelleşirken seyretme fikri gerçekten de biraz korkutucu. Yıllar sonra bir yemekte konuşma şans bulduğum CNN-International’ın uluslararası muhabiri Ralph Begleiter’a bu konuyu sormuştum.
Eski bir savaş muhabiri olan Begleiter kimi zaman ABD askeri akademilerinde ders veriyordu. Malum gelişmiş ülkelerde askerler gazetecilere değil gazeteciler askerlere dersler verir. Yanında bir asker ölürken gazetecinin o anı görüntülemesi, haber yapması pek çok subay adayının hoşuna gitmeyen bir durum olduğundan o da benimkine benzer, ancak üslubu çok daha sert sorularla sık sık karşılaşmış. Bu sorulara verdiği cevabın her zaman aynı olduğunu yineleyerek şunları söylemişti: “Ben bir gazeteciyim, insan hayatı kurtarmaktan anlamam, ama bir gazeteci olarak ayrıntıları yakalamayı iyi bilirim. Gazetecinin görevi haber yapmaktır, o askerlerin tuzağa düşmemesini, ölmemesini sağlamak ise komutanların görevidir. Gazetecinin bir asker ölürken yaptığı haberle ileride yüzlercesinin hayatını kurtarması mümkündür. Komutanlar ise o gazetecinin gördüklerinden hatalarını saptayarak bir daha aynısını yapmamayı öğrenir. Ne var ki gazeteci askeri kurtarmaya çalışırsa o haberi yapmak için bir daha fırsat yakalamayabilir.” Bu cevap gerçekten etkileyiciydi.
Bir gazeteciyseniz ileride uykularınızı kaçıracak durumlarla karşılaşabilirsiniz. Bazı olaylarda yardım edebileceğiniz halde insanları bilgilendirmek için, bir daha aynı hataların yapılmaması için sadece gözlemlemekle yetinmek durumunda kalabilirsiniz.
Savaş muhabiriyseniz yaptığınız haberi hem askerler hem de halkla paylaşabilirsiniz, komutanlar ders çıkarsın, halkın bir parçası olan askerler ve ilerde asker olmayı düşünenler aynı hatalara tekrar düşmesin diye.
Evet, yapılan haberler yasaklanabilir, birileri medyayı susturmayı deneyebilir ama bu yolla aynı hatalar tekrar tekrar yaşanır. Hatalardan ders almak için bazen dışardan farklı bir göze ihtiyaç duyulması ise gayet insanî bir durumdur.
Şimdi gazetede çalışırken, bir haberde işim gereği insanî yanımdan uzaklaşacak ve sadece olaya odaklanacak bir durumda kalmamak için uğraşıyorum. Biliyorum ki bir hayat kurtarmak ya da onun haberini yapıp olaya karışmamak, ameliyat için iki hastadan birini seçmek zorunda kalan doktorun yaşayacağı kadar zor bir durum olacak.

13 Aralık 2008 Cumartesi

Değişen seçimler

Şampanyanın getirildiği soğuk kovanın içindeki buzlara ayağını soktuğu zaman birden rahatladı. Saatlerdir ayakları üstünde durduktan sonra bu buzlu kovalara ayaklarını sokmayı iple çekiyordu. Hayatının en rahat anlarından birindeydi, kapıda ise biriken hayranları onu bir saniye görebilmek için birbirlerini adeta çiğniyorlardı.
Şu an bir gösteriyi daha bitirmiş ve kendine gelmeye çabalıyordu. Küçük bir çocukken, topraklı yollarda düşe kalka oynarken buralara geleceğini hiç hayal etmemişti. O sadece oyun oynamak istemiş ve kaderin garip bir cilvesi onu şu an bulunduğu yere getirmişti.
Dün gibi hatırlıyordu okulda voleybol derslerine katılmıştı. Öğretmenleri onun yükseğe sıçramadaki yeteneğini görünce, ki bunu görmemek neredeyse imkansızdı, hemen takıma almışlardı onu.
Okulda artık daha farklı biriydi. Üstünde sürekli takımın montuyla dolaşır, derslerle fazla ilgilenmezdi. Sonuçta müzede sergilenen madalyalar ve kupalar onun sayesinde artmaya başlamıştı. Voleybol oynamayı seviyordu. Topa vurmak, zıplamak, yuvarlanmak kendisini hala o topraklı yoldaki çocuk gibi hissetmesini sağlıyordu.
Sonra bir gün anne ve babası onu alıp devlet sahnesine götürdüler. Zaten ülkede her yer devlete aitti. Yoldaşlar için neyin en iyi olacağına karar veren parti binaları ve işleri isteğine göre bölüyordu.
Sahnede çok ünlü bir baletin olacağını biliyordu ama o kadar. Başka bir şey bilmiyordu. Zaten ihtiyacı da yoktu. O bütün bu sisteme karşı kafa tuttuğunu sanıyor, Don Kişotvari bir övünmeye giriyordu. Voleybol oynamak istiyordu ve oynuyordu. Parti ona ne yapacağını söylememişti. O partinin üyesi olan öğretmenlerine o oynamak istediğini söylüyordu.
Yakın bir zamanda bütün bu koltuklarda oturanlar beni tanıyacaklar diye düşündü. Ülkenin kendisini konuşacağını, her istediğine sahip olacağını düşünmek hoşuna gidiyordu.
Zil sesleriyle birlikte daldığı hayal dünyasından sıyrıldı. Biraz sonra olacakların hayatını nasıl değiştireceğinden habersiz sahnedeki oyunu izlemeye başladı.
Sadece ülkenin değil tüm dünyanın hayranı olduğu o balet sahnede görününce kalabalıkta hissedilen bir kıpırdanma oldu. Kadınlar içlerinden hafifçe ama anlaşılır bir nefes alırken, erkekler biraz da kıskanç bir şekilde ama yine de takdir ederek balete bakıyorlardı.
Kadınların ve erkeklerin bu ilgisi birden garibine gitti. Sonuçta onun maçlarını izleyenler hiç böyle sesler çıkarmamıştı. Sadece onun değil, hayranı olduğu sporcuların maçlarını izlerken de böyle bir ses olmuyordu.
Sonra herkesin beklediği an geldi. Ünlü balet kimilerinin üç metre dediği o ünlü zıplayışını gerçekleştirdi. Bu inanılacak gibi değildi. Gerçekten birden zıplamış ve yerden metrelerce yükselmişti.
Birden ben de böyle zıplayabilirim diye geçirdi. Ne vardı ki sonuçta o da her gün file önünde bu tür zıplayışlar yapıyordu. Sadece biraz daha zıplaması gerekti. Ancak balet durduğu yerde kollarının hafif aralayıp kendi ekseni etrafında tek ayak üstünde durmadan 15 kere dönünce nefesinin kesileceğini hissetti. Bütün bunlar rüya gibiydi.
O kadar sarsılmıştı ki eve gidince üstünü çıkarmadan yatağa girdi. Her yanı titriyordu. Gördüğü adam insan olamazdı. Yaptıkları hayret uyandıracak cinstendi. Bütün gece baleti düşünerek uykuya daldı. Sabah annesi okula gitmesi için kaldırdığında onda bir gariplik olduğunu fark etti. Çocuğun bütün yüzü bembeyazdı neredeyse. Nesi olduğunu, hasta olup olmadığını sorsa da bir cevap alamadı.
Okula gidince üstündeki montu çıkardı. Son saatte antrenmana gittiğinde bütün takım hazırlanırken o üstünü değişmedi. Arkadaşları bunun nedenini anlamaya çalışsalar da başaramadılar.
Öğretmeni gelince ona kısacık bir açıklama yaptı, “Takımı bırakıyorum.” Ne olmuştu? Öğretmeni bunu anlamak için uğraşsa da bir sonuç alamadı. Ona tüm okul büyük bir sporcu olacağını, hayatının çok farklı olacağını söyledi ama o dinlemedi.
Sonra okuldan çıkınca evi yerine sanat sarayı denilen akademiye gitti. Ünlü baleti görmek için bir hafta uğraşması gerekti ama o yılmadı. Sonuna kadar direndi. Sonunda balet bu ufak hayranını görünce beklemediği bir sahneyle karşılaştı. Günlerdir Kapısını aşındıran çocuk birden yaşından beklenmeyecek bir şekilde atlamıştı.
Ünlü balet çocuğun ne demek istediğini anladı. Onu yanına alarak kimi zaman sert kimi zaman da yumuşak bir öğretmen gibi eğitmeye, yapması gerekenleri göstermeye başladı. Çocuk çok yetenekliydi. Sonunda sahneye çıkmasına karar verildi. Artık sahneler onun sayesinde yaşıyordu. İzleyiciler ünlü balet gibi onun dansını izlerken huşu içinde kendilerinden geçiyorlardı.
Şimdi bir gösteri daha bitmişti. Buz kovasının içinde ayaklarını dinlendiriyordu. Kimseyle konuşmak istemediği söylemiş, odasındaki özel ekranda tek başına bir voleybol maçının başlamasını bekliyordu.

******

Soyunma odasında heyecan giderek yükseliyordu. Birazdan maç başlayacak ve iki takım kozlarını paylaşacaktı. Antrenör son taktikleri verirken oyuncular tamamen oyuna konsantre olmuştu. Fakat takımın kaptanı için durum farklıydı. O bu anlar için yaşıyordu. Kendisini sadece maça çıktığında yaşıyor hissediyor ve maçların bitmesiyle, bir sineği kanatlarının durması gibi tekrardan yaşamının durduğunu düşünüyordu.
Yıllar önce şimdi maçın yapılacağı salondan çok uzaktaki okulunda okurken onun bir balet olmasını istemişlerdi. Okulda çeşitli gösterilere çıkmış, büyük beğeni toplamıştı. Hatta o kadar beğenilmişti ki, zamanın ünlü baleti gelip bir gösterisini izlemiş, sonrada ona imzasını verip devam etmesini söylemişti.
O da tüm hayatını sahnelerde geçireceğine inanırken bir gün gittiği voleybol maçı hayatını değiştirmişti. Orada gördüğü enerji, takım oyunu, her an her şeyin değişebilecek olması içinde bir kıpırtı yaratmıştı.
O gece maçı düşünerek yatmış ve uyandığı zaman artık bir voleybolcu olmaya karar vermişti. Okuldakilere bu kararını açıkladığı zaman ilk başta büyük tepkiler almıştı. ‘Nasıl olurda bilmediği bir yöne giderdi, tüm hayatını mahvedecekti, spora başlamak için yaşı geçti..” Fakat o bunların hiçbirini dinlemedi ve bildiği yolda ilerledi. Bir süre sonra da haklı olduğunu herkese gösterdi. Ayrıca o kadar yükseğe sıçrıyordu ki yaptığı blokları ve vuruşları karşılayabilecek oyuncu yok gibiydi. Çin ile oynadıkları bir maçın ardından Çinli gazeteler ona ‘Uçan Kurbağa’ lakabını takmışlardı zira o maçta aynı bir kurbağa gibi iki bacağını hafifçe açıp eğilmiş ve sonrasında öyle bir sıçramıştı ki hakem setin bitiminde elini sıkmıştı.
Şimdi takımının başında maça çıkarken içinde ufak bir sızı vardı sadece. O da çok beğendiği zamanın yeni ünlü baletinin gösterisini kaçırmış olmasıydı. Ne var ki öncelik her zaman oyunun ve takımındı.

Değişen seçimler 2

Bir anda gözlerini sımsıkı yumdu. Tıpkı çocukluğunda çok sinirlendiği anlarda yaptığı gibi. Kendisine kızıyordu. Yapılacak hata mıydı bu? Kendisini hemen toparlaması lazımdı. Dağılmaya başlarsa bir daha kendisini toparlaması zor olurdu. Gözlerini açmaya başlarken, kulağına da uğultular geliyordu. Seyirciler çılgın gibiydiler.
Tüm takımın bakışlarını üzerinde hissetti. Onlara kendisinden emin bir bakış göndermesi gerekiyordu. Öylede yaptı. Anlayışlı ve emin bir gülümsemeyle birlikte baktı ve hemen yerlerini almalarını istedi. Top bir daha havalandı. Kendisine geliyordu, direk üstüne. Çok usta bir şekilde karşıladı ve sayıyı aldı.
Sonrası kendiliğinden gelmişti zaten. Soyunma odasına girdiği zaman çok rahattı. Hayatındaki bu anları çok seviyordu. Şimdi hiçbir şey yapmadan sabaha kadar rahatça uyuyabilirdi. Eskiden okuduğu kitabın sonunda, kendisini derinden etkileyen cümleyi anımsadı, “Ben yaşadım”. Yaşıyordu ve üstelik mutluydu.
Soyunma odasında yaşanan sevince katıldı, esasında bu anlar hoştu ama sadece bir andı. Hayatın uzun çizgisinde kısa bir nokta. Bir keresinde eskiden tanıdığı biri ona mutlulukların anlık noktalar olduğunu ve insanların sert köşelerini yumuşatan bir işlevi bulunduğunu söylemişti. Acıların ise daha çok olması nedeniyle uzun çizgilere benzediğini ve hayatın noktalarla çizgiler arasında geçtiğini anlatmıştı.
Şimdi neredeydi kim bilir? İdealist insanların çoğu gibi bir anda kaybolmuş, ilk başlarda uzak ülkelerden gelen kartlarının, mektuplarının arası açılmış, sonra da hiç gelmemeye başlamıştı.
Vücudunda yavaş yavaş ağrılar ve acılar ortaya çıkmaya başlıyordu. Eve giderek uzanmak, ılık yatağında huzurlu bir uykuya dalmaktı tek isteği. Sabah kahvaltı ettikten sonraysa gazeteleri alacaktı eline. Spor sayfalarını asla okumazdı. Başkalarının ne dediğini çok önemsemezdi. O sanat sayfasına bakıp, ünlü baletin kaçırdığı gösterisi hakkında yorumlar okuyacaktı.

****

Maçı izlerken kendisini biraz fazla kaptırmıştı galiba. Ayağı çok kötü sızlıyordu. Bu gece gösterisi olmasa kesinlikle maçı izlemeye giderdi. Neyse ki maç gösterisinin bitmesinden sonra da devam etmiş o da bir kısmını kaçırsa da sonunu izleyebilmişti.
Ne oynamışlardı ama… Bir ara kaybedeceklerini sanmış fakat takımın o serviste toparlanışını gördükten sonra kesinlikle kazanacaklarını anlamıştı. Dışardan bunu göstermese bile içten içe biliyordu. Kimi zamanlar olurdu bu kendisine. İçten içe olayların nasıl bir yön alacağını bilirdi ama bunu nasıl yaptığını bir türlü anlayamazdı. Büyük büyük annesi için büyücü derlerdi. Kimileri onun altı parmağı olduğunu, kimileri gözlerinin bazen kırmızı renge döndüğünü söylerdi. Bu hikayeleri yıllarca korkuyla dinledikten sonra şimdi gülüyordu. Zavallı kadın acaba nasıl biriydi diye merak da ediyordu içten içe.
Evine gitme vakti gelmişti. Menajeri kapıdan usulca girip giyinmesine yardım etti. Sonrada birlikte arka kapının orada bekleyen arabaya bindiler. Arka koltukta ayaklarını uzatarak oturdu. Tek istediği evine giderek ılık yatağına girmekti. Sabaha kadar huzurlu bir uyku uyuyabileceğini düşünüyordu.
Esasında huzurlu uyuyabilirdi de ama içindeki yaramaz çocuk onu bu gece, hem de rüyasında dürtecekti. Zaten eskiden beri o ufak yaramaz ne derse onu yapıyordu. O gecede yaramaz çocuk rüyalarına girerek onu maçın tam içinde kendini görmesini sağladı. Üstünde bir anda büyük baskı hissetti. Maç elden gidiyordu ve takımı toparlaması lazımdı. Ne yapması gerektiğini ise hiç mi hiç bilmiyordu.
Sonra kendisinin esasında hayatı boyunca yalnız çalıştığını, hatalarının da başarılarının da kendisinin eseri olduğunu düşündü. Ancak rüyada bu düşünceler işine yaramıyordu. Eskilerde çok eskilerde kalan o günlerden bir refleksle yerini aldı ve gelen topu karşıladı. Fakat bütün takım donmuştu. Seyircilerden ses çıkmıyordu. Koca salonda hareket eden bir kendisi bir de toptu.
Ne yapacağını bilemeden, hafif bir korkuyla etrafına bakarken yatakta da dönüp duruyordu. Sonra birden yataktan fırladı. Sabah olmuştu ama kendisini hala yorgun hissediyordu. Üstünde o zaman kadar hiç hissetmediği bir baskıdan kurtulmuş olmanın rahatlığı da olsa yorgundu.
Kahvaltılık bir şeyler çıkarıp gazeteleri eline aldı. Normalde gazetelerle pek ilgilenmezdi. Başkalarının ne düşündüğüne önem vermeyi yıllar önce bırakmıştı.
Spor sayfasını açıp bir önceki gece oynanan maçın yorumlarını okudu. Sonra içindeki yaramaz çocuğun çağrısına uyarak menajerinden takımın kaptanının telefonunu bulmasını istedi. Ona böyle bir baskıyla nasıl baş ettiğini sormak istiyordu.

****

Sabah uyandığı zaman hala yorgundu. Bütün gece rüyasında sahnede dans ettiğini ancak her zıplayışında, her salto denemesinde düştüğünü görmüştü. Seyirciler ise başardığı hareketler için ne alkışlamış ya da yaptığı hatalar için herhangi bir tepki göstermişti. Şimdi portakal suyunu içerken elinde gazete önceki gece muhteşem bir performans çıkaran baletin gösterisi hakkında çıkan yorumları okuyordu.
İçinde geçmeyen sıkıntı ile gazetelere bakarken telefonu çalmaya başladı….