13 Ocak 2016 Çarşamba

Bilimsel özgürlüğü ayaklar altına almak

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan büyükelçilere yaptığı konuşması sırasında Güneydoğu’da yaşananlara yönelik endişelerini belirtip, operasyonların durdurulmasını isteyen akademisyenleri suçlarken akademik özgürlüğü ve düşünce özgürlüğünü ayaklar altına aldı.

Üniversitelerde, tabii gerçek anlamdaki üniversitelerde, öğretim görevlilerinin düşüncelerini özgürce açıklamalarına izin verilir. Hatta bu desteklenir. Akademisyen sadece kürsüde dersini anlatarak değil, hareketleri ve davranışlarıyla da düşüncelerini pekiştirebilir.

Şimdi akademisyenler düşüncelerini belirtip, ortak bir metnin altına imza atmışlardır. Bu metin hükümetin hoşuna gider ya da gitmez ancak buna saygı göstermek düşer. Metin şayet bir suç teşkil ediyorsa buna da bağımsız mahkemeler karar verir.

Şahsi olarak hiçbir zaman bir metnin nasıl suç teşkil ettiğini anlamamışımdır. Sonuçta içinde yazılanlar hatalıysa, hataların açıklandığı karşı bir metin yazılır.

Bu konuda Almanya’da Adolf Hitler’in “Kavgam” kitabının yeniden basılması ve içine eklenen metinlerle tutarsızlıkların ve yanlışların gösterilmesi son örnektir.

İmzalanan metin üzerinden üniversitelerin bu akademisyenler için bir yaptırım uygulamaya da hakkı olamaz, olmamalıdır.

2000 yılında Edward Sait Lübnan’dan İsrail’in bir sınır karakoluna taş atarken fotoğraflanmıştı. Bu fotoğrafın ortaya çıkmasının ardından öğretim üyesi olduğu Columbia Üniversitesi’nden atılması için bir kampanya başlatılmıştı.

Kampanyaya karşı dönemin rektörü olan Jonathan R. Cole bir yazı kaleme aldı. Bu yazıda Cole, “…Said'in etrafında süregiden son tartışma bizi rahatsız etmemelidir; yeter ki tartışma özgür fikir alışverişine zincir vurma veya Profesör Said'e yaptırım uygulama çanlarını içerir hale gelmesin. Hepimizi ve akademik özgürlüğü tehdit eden işte tam da Said'in ifade özgürlüğünü ya da eleştirilerini sınırlama düşüncesinin kendisidir. Öğretim üyelerimizin görüşlerine yönelik bu tür kısıtlamaların, bu üniversitenin saygın bir özelliği açısından uzun süreli olumsuz etkileri olabilir: Bu özellik, çoğunluğun kabul edilemez görebileceği fikirlere karşı hoşgörü göstermektir. Columbia olarak biz, McCarthy döneminde bile, diğer kurumların yaptığı gibi, farklı siyasi görüşleri bulunan profesörlerimize kısıtlama uygulamak veya onları işten uzaklaştırmak doğrultusundaki baskılara ve telkinlere boyun eğmedik; bugün de ifade özgürlüğünü güvence altına alan tutumumuzdan geri adım atmayız*” diyerek gerçek bir üniversitenin nasıl olması gerektiğini de gösterir.

Bazen bütün dünyanın doğru kabul ettiği gerçeğin yanlış olduğunu söyleme cesaretini göstermek gerekir. Galileo örneğindeki gibi bu kişiye oldukça ağır davalar açılır, sözlerini geri alması istenir. Ne var ki o kişi sözlerini geri alsa da gerçekler değişmez.

Bugün yaşananlarla ilgili imzalanan metin hükümetin hoşuna gitmiyor olabilir. Ancak hükümet kimsenin eleştiremeyeceği, her açıdan doğru bir noktada mı hareket ediyordur?

Ayrıca eleştirilmekten, yaptıklarının doğru olmadığının söylenmesinden neden bu kadar rahatsız oluyor?

Şayet yaptığın işin doğru olduğuna inanıyorsan, ona yönelik eleştirileri, tıpkı Kavgam kitabına yapıldığı gibi gerekirse madde madde çürütürsün. Tabii bunu yaparken dikkatli olmak gerekir, kendimi savunacağım diye dünyaya rezil olmak da var sonuçta.

Türkiye’de pek bilinmiyor ancak akademik dünyada başarı yayınladığın makalelerin uluslararası alanda ne kadar kabul gördüğü ile ölçülür. Uzmanlaştığın konuda bir yazı yazarsın. Seninle birlikte o konuya çalışan kişiler yazdığın makaleye bakar ve hatalıysan acımasızca eleştirir. Hatalarını belirtir. O yüzden kimse kolay kolay çıkıp da bir konu hakkında yarım yamalak bilgisiyle makale yazmaz. Yazarsa da akademik dünyada bir geleceği olmaz.

Bilimsel gerçeklikten uzak, zamanın hükümetinin hoşuna gidecek yönde yazılar yazmaya gerçek anlamda bir bilim insanının eli gitmez. Zaten ona göre bu çok da akıllıca bir iş değildir çünkü gerçek bir bilim insanı para kazanmanın, bir ülkeyi yönetmenin ya da iktidarın hoş çocuğu olmanın peşinde değildir. Gerçek bilim insanı uğraştığı disiplinde bir artı getirmek için ömrü boyunca çırpınır. Bu noktada bazen çalışmalarını, düşüncelerini Edward Said’in yaptığı gibi eylemlere de dökebilir.

Yabancı akademisyenler olur da Türkiye’ye gelirse, düşüncelerini açıklayıp “brifing veremeyecekler”. Sanırım Cumhurbaşkanına da John Stuart Mill’in şu sözünü hatırlatamayacaklar, “Eğer tüm insanlığın, farklı düşünen tek bir kişiyi susturmasını haklı buluyorsanız, gün gelip o tek kişinin iktidarı ele geçirdiğinde tüm insanlığı susturmasına karşı çıkmaya da hakkınız olmaz..."

·  Jonathan R. Cole’un yazısının Türkçe tam metni için http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=164966