10 Ocak 2014 Cuma

İnsan celladından kaçamaz

Italo Calvino kimsenin tertemiz bir sayfayla hayata yeniden başlayamayacağını savunur. Ona göre bir insan ne kadar yeni bir hayata başlayacağını söylese de eskiden yaşadığı ve yaptıkları bir şekilde hep onunla olacaktır. Yani defterin önceki sayfalarını yok saymaya imkan yoktur.
Seninle şu an aramızda her açıdan mesafeler var. Yine de senin gibi ben de biliyorum ki bu mesafeleri yok etmek çok basit.

Basit ama her basit şey gibi çok zor. Senden ne kadar kaçsam, başka yerlere gitsem de temiz bir sayfa açamıyorum. İnsan sanırım bedenini başka diyarlara taşısa da, başka zaman dilimlerinde, başka dünyalarda yaşasa da ruhu birine demir attıysa gidilen mesafelerin bir anlamı olmuyor.
Bilmezsin ama bazen geceleri yataktan soluk soluğa kalkıyorum. Seni ne zaman rüyamda görsem kalbim inanılmaz bir hızla çarpıyor ve deli gibi çırpınırken uyanıyorum. Uyandıktan sonra bardaklar dolusu su içiyorum ama nafile sana olan susuzluğum geçmiyor.

Şimdi sen uzaklarda uyuyorsun, belki yanında sevdiğin biri var. Yatakta benim olmam gereken tarafta o yatıyor. Kimi zaman içimi çok acıtsa da düşünüyorum acaba ona da bana sarıldığın gibi sarılıyor musun diye.
İşte aşkım senden ne kadar uzaklaşsam da seni kafamdan atmayı bir türlü başaramadım.

Geçenlerde küçük bir çocuk gördüm. Elinde bir fotoğraf makinesi etrafı resmetmeye çalışıyordu. Aklıma sen geldin. Fotoğraf çekerken nasıl kendinden geçtiğin, kameranın o narin ellerinde nasıl durduğu, iyi bir kareyi yakalamak için nasıl uğraştığın.
Senin fotoğrafların benim siyah beyaz hayatımı renklendirirdi. Hala yanımda taşıyorum bazı fotoğraflarını. Gri bir kente gittiğim zaman mutlu olmak için o fotoğraflara bakıyorum. Kısacası yeni şehirlerde, yeni zamanlarda da olsam senden kopamıyorum.

Kadınım benim, beni kızdıran, kıskandıran, sevindiren ve öldüren. Her erkek gibi celladımın bir kadın olacağını biliyordum ama seni ilk gördüğüm zaman bu aklıma hiç gelmemişti. Şimdi biliyorum ki celladım sensin. Senden ne kadar uzağa gitsem de kaçamayacağımı biliyorum.
Seninle sarılıp uyumayı, kahvaltı yapmayı, gezmeyi, bilmediğin konuları açıklamayı, müzik dinlemeyi, film izlemeyi, kavga etmeyi özledim.

Şu an elimde bir kağıt peçete var, sadece anlamını senin bildiğin. Hani o Beşiktaş’taki çay bahçesindeki...
Temiz bir sayfa açılamıyor hayata ama bazen insan dönemiyor da gittiği coğrafyalardan. Kim bilir belki sen de yollardasındır şimdi ve kesişir hayatlarımız yeniden. Umut bu ya, olmaz denen olur.

Fotoğrafların, anıların ve kağıt peçete... Kısaca biz hala birlikte ve yollardayız.

2 Ocak 2014 Perşembe

Eşime mektuplar - 2

Biliyorum az kaldı, yakında geleceksin ve ben sana sımsıkı sarılacağım. Az kaldı ama işte yaklaştıkça vakit hiç gelmeyecekmiş gibi gelir ya insana bana da öyle geliyor bazen.

Buralar çok soğudu. Ayazda yürümek üşütüyor insanı. Ama benim üşümem ayazdan değil. Bilirsin soğuk havalarda yürümekten hiç gocunmam. Ne var ki sensizlik çok fazla işliyor içime. Ne kadar sıcağa gidersem gideyim yine de üşüyorum.

Hatırlar mısın o soğukların sert geçtiği şehirde, kimi zaman dondurucu soğukta bile nasıl eğlenirdik. Karlar içinde yuvarlanırdık, sonrada birbirimize sıkıca sokulup yürüdük.

Yine de soğuk değince aklıma gelen ilk anılardan biri okul tatile girmeden seninle üniversitenin sinemasında gittiğimiz film. Hani David Lynch'in Kayıp Otoban'ını izlemiştik. Dönemin son günüydü. Gece birbirimize sarılıp eve dönmüştük. Sonrada kendi şehirlerimize yollanmıştık. İşte o vakitler ben o son sarılışla ısınmıştım.

Şimdi yeniden ısınmam için yanıma gelmen gerek. Geleceğini de biliyorum fakat bu sefer diğerlerinden farklı olacak. Farklı olacak çünkü artık yanımdan ayrılmayacaksın. Her uzattığımda elim elini bulacak. Gece uykudan uyandığımda sana bakıp gülümseyebileceğim. Her sabah uyandığımda elimi tutan elin olacak.

Biliyorum az kaldı, yakında geleceksin ve ben sana sımsıkı sarılacağım...