13 Aralık 2008 Cumartesi

Değişen seçimler 2

Bir anda gözlerini sımsıkı yumdu. Tıpkı çocukluğunda çok sinirlendiği anlarda yaptığı gibi. Kendisine kızıyordu. Yapılacak hata mıydı bu? Kendisini hemen toparlaması lazımdı. Dağılmaya başlarsa bir daha kendisini toparlaması zor olurdu. Gözlerini açmaya başlarken, kulağına da uğultular geliyordu. Seyirciler çılgın gibiydiler.
Tüm takımın bakışlarını üzerinde hissetti. Onlara kendisinden emin bir bakış göndermesi gerekiyordu. Öylede yaptı. Anlayışlı ve emin bir gülümsemeyle birlikte baktı ve hemen yerlerini almalarını istedi. Top bir daha havalandı. Kendisine geliyordu, direk üstüne. Çok usta bir şekilde karşıladı ve sayıyı aldı.
Sonrası kendiliğinden gelmişti zaten. Soyunma odasına girdiği zaman çok rahattı. Hayatındaki bu anları çok seviyordu. Şimdi hiçbir şey yapmadan sabaha kadar rahatça uyuyabilirdi. Eskiden okuduğu kitabın sonunda, kendisini derinden etkileyen cümleyi anımsadı, “Ben yaşadım”. Yaşıyordu ve üstelik mutluydu.
Soyunma odasında yaşanan sevince katıldı, esasında bu anlar hoştu ama sadece bir andı. Hayatın uzun çizgisinde kısa bir nokta. Bir keresinde eskiden tanıdığı biri ona mutlulukların anlık noktalar olduğunu ve insanların sert köşelerini yumuşatan bir işlevi bulunduğunu söylemişti. Acıların ise daha çok olması nedeniyle uzun çizgilere benzediğini ve hayatın noktalarla çizgiler arasında geçtiğini anlatmıştı.
Şimdi neredeydi kim bilir? İdealist insanların çoğu gibi bir anda kaybolmuş, ilk başlarda uzak ülkelerden gelen kartlarının, mektuplarının arası açılmış, sonra da hiç gelmemeye başlamıştı.
Vücudunda yavaş yavaş ağrılar ve acılar ortaya çıkmaya başlıyordu. Eve giderek uzanmak, ılık yatağında huzurlu bir uykuya dalmaktı tek isteği. Sabah kahvaltı ettikten sonraysa gazeteleri alacaktı eline. Spor sayfalarını asla okumazdı. Başkalarının ne dediğini çok önemsemezdi. O sanat sayfasına bakıp, ünlü baletin kaçırdığı gösterisi hakkında yorumlar okuyacaktı.

****

Maçı izlerken kendisini biraz fazla kaptırmıştı galiba. Ayağı çok kötü sızlıyordu. Bu gece gösterisi olmasa kesinlikle maçı izlemeye giderdi. Neyse ki maç gösterisinin bitmesinden sonra da devam etmiş o da bir kısmını kaçırsa da sonunu izleyebilmişti.
Ne oynamışlardı ama… Bir ara kaybedeceklerini sanmış fakat takımın o serviste toparlanışını gördükten sonra kesinlikle kazanacaklarını anlamıştı. Dışardan bunu göstermese bile içten içe biliyordu. Kimi zamanlar olurdu bu kendisine. İçten içe olayların nasıl bir yön alacağını bilirdi ama bunu nasıl yaptığını bir türlü anlayamazdı. Büyük büyük annesi için büyücü derlerdi. Kimileri onun altı parmağı olduğunu, kimileri gözlerinin bazen kırmızı renge döndüğünü söylerdi. Bu hikayeleri yıllarca korkuyla dinledikten sonra şimdi gülüyordu. Zavallı kadın acaba nasıl biriydi diye merak da ediyordu içten içe.
Evine gitme vakti gelmişti. Menajeri kapıdan usulca girip giyinmesine yardım etti. Sonrada birlikte arka kapının orada bekleyen arabaya bindiler. Arka koltukta ayaklarını uzatarak oturdu. Tek istediği evine giderek ılık yatağına girmekti. Sabaha kadar huzurlu bir uyku uyuyabileceğini düşünüyordu.
Esasında huzurlu uyuyabilirdi de ama içindeki yaramaz çocuk onu bu gece, hem de rüyasında dürtecekti. Zaten eskiden beri o ufak yaramaz ne derse onu yapıyordu. O gecede yaramaz çocuk rüyalarına girerek onu maçın tam içinde kendini görmesini sağladı. Üstünde bir anda büyük baskı hissetti. Maç elden gidiyordu ve takımı toparlaması lazımdı. Ne yapması gerektiğini ise hiç mi hiç bilmiyordu.
Sonra kendisinin esasında hayatı boyunca yalnız çalıştığını, hatalarının da başarılarının da kendisinin eseri olduğunu düşündü. Ancak rüyada bu düşünceler işine yaramıyordu. Eskilerde çok eskilerde kalan o günlerden bir refleksle yerini aldı ve gelen topu karşıladı. Fakat bütün takım donmuştu. Seyircilerden ses çıkmıyordu. Koca salonda hareket eden bir kendisi bir de toptu.
Ne yapacağını bilemeden, hafif bir korkuyla etrafına bakarken yatakta da dönüp duruyordu. Sonra birden yataktan fırladı. Sabah olmuştu ama kendisini hala yorgun hissediyordu. Üstünde o zaman kadar hiç hissetmediği bir baskıdan kurtulmuş olmanın rahatlığı da olsa yorgundu.
Kahvaltılık bir şeyler çıkarıp gazeteleri eline aldı. Normalde gazetelerle pek ilgilenmezdi. Başkalarının ne düşündüğüne önem vermeyi yıllar önce bırakmıştı.
Spor sayfasını açıp bir önceki gece oynanan maçın yorumlarını okudu. Sonra içindeki yaramaz çocuğun çağrısına uyarak menajerinden takımın kaptanının telefonunu bulmasını istedi. Ona böyle bir baskıyla nasıl baş ettiğini sormak istiyordu.

****

Sabah uyandığı zaman hala yorgundu. Bütün gece rüyasında sahnede dans ettiğini ancak her zıplayışında, her salto denemesinde düştüğünü görmüştü. Seyirciler ise başardığı hareketler için ne alkışlamış ya da yaptığı hatalar için herhangi bir tepki göstermişti. Şimdi portakal suyunu içerken elinde gazete önceki gece muhteşem bir performans çıkaran baletin gösterisi hakkında çıkan yorumları okuyordu.
İçinde geçmeyen sıkıntı ile gazetelere bakarken telefonu çalmaya başladı….