1982 Anayasası’nın değişmesi söz konusu olunca nasıl bir ülkede yaşadığımızı daha iyi görmeye başladık. Hukukun olmadığı, hukuk eğitiminin bile doğru düzgün yapılamadığı bir sürü durum çıkıyor ortaya.
Hukukun olmadığı; aynı davada iki sanığa verilen farklı cezalardan, taş atan çocuklar olarak tabir edilen yavrulara uygulanan cezalardan ya da dokunulmazlık zırhına sığınanlardan biliniyor.
Hükümetteki AK Parti bir anayasa değişikliği paketi hazırladı ve kızılca kıyamet koptu. Kimileri ben yaptım oldu değişikliğinin kabul edilemeyeceğini söyledi, kimi yeteriz buldu, kimi ise 1982 Anayasası’ndan kurtulmak her şekilde revadır dedi.
Burada ilk göze çarpan ise Anayasa Mahkemesi’nin referandum sonrası bu duruma müdahale edip edemeyeceği yönündeki durum. Kimi profesörler Anayasa Mahkemesi’ni sadece şekil üzerinde oluşacak durumlarda söz sahibi görse de, bazı emekli yargı üyeleri referandumda kabul edilse bile Anayasa Mahkemesi’nin değişikliğe müdahale edebileceğini savunuyor.
Hukukçuların bu birbirleri arasındaki anlaşmazlığı devam etse de esas merak ettiğim AK Parti’nin bu değişiklikleri yaparken ne kadar dürüst olduğu. Yani bir anayasa değişikliğinde olması gereken gerekçeleri yazmadıkları için bu soruya net bir cevap bulamıyoruz.
AK Parti’nin anayasa değişikliğine ilişkin yaptığı çalışmaya baktıysanız ilk başta her şey çok güzel görünüyor. Hele Geçici 15. Madde’nin kaldırılacak olması herkesin zil takıp oynayacağı bir değişim. Parti kapamalar zorlaşsa da orada ufak bir sorun var.
Partilerin kapanmayla ilgili usullerinin yer aldığı 69. madde değiştiriliyor da, 68. maddede yer alan nedenler üzerinde niçin değişiklik yapılmıyor? Ayrıca yapılan değişikliğe göre; mecliste yer alan partiler bir tür dokunulmazlık kazanırken, meclis dışındakilerin bu zırhtan yararlanamayacağı gözüküyor.
Meclis’teki partiler kendileri için kapatma davası açılmak istense bile kurulacak komisyonda hayır oyu kullanıp bazı anlaşmalar yaparak bunu engelleyebiliyor. Ancak meclis dışında kalanlar bu komisyonda yer alamayacakları için bu gibi siyasi anlaşmalardan da mahrum kalıyorlar.
Bu durumun başlıca sorumlusu yüzde 10 barajı. En düşük oy oranı yüzde 30 olan bir partinin bu durumu sorun etmemesi gayet normal. Bu yöntemle ufak partiler meclis dışında kalırken diğerlerinin çıkarabileceği milletvekili sayısı da artıyor. Ancak o baraj sorunu sebebiyle yapılması istenen anayasa değişikliği üzerindeki çekinceler artıyor.
AK parti, parti kapatmalarının zorlaşması konusunda dürüstse şu iki soruya cevap vermesi gerekiyor: Neden 68. maddeye dokunulmuyor ve yüzde 10 barajının indirilmemesinin sebebi ne?
AK Parti’nin dürüst olduğunu göstermesi için gereken bir diğer kanıt da bu değişiklik paketinin neye göre, hangi durumlar gözönüne alınarak hazırladığının açıklaması. Zira bakıldığında bazı sosyal haklar dışındaki maddeler hariç değişikliğin tamamen kendisini korumaya yönelik olduğu gözleniyor.
1982 Anayasası çok mu iyi? Kesinlikle değil. Değişmesi gerekli ama bu yapılırken bir dengenin gözetilmesi de şart. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı da değiştirilmeli. “Balyoz Planı” ile ilgili olarak Tümgeneral Abdullah Dalay’ın serbest bırakılması konusunda nöbetçi olan 12. Ağır Ceza Mahkemesi ve Başkanı Oktay Kuban’a ve daha önceki davalarına bakıldığında bu değişimin gerekliliği görülüyor.
Hatırlamayanlar için 2009 yaz kararnamesi ile HSYK tarafından atanan Kuban oldukça ilginç salıverme kararlarının altına imza attı. Bu durumdaki gariplikleri görmemek imkansız. Tabii ki bu durumu düzeltmek lazım, ama bunu yaparken de başka dengelerin bozulmamasına dikkat etmek gerekiyor.
AK Parti’nin dürüst olduğunu göstermesi için kendileri için küçük ama Anayasa için devasa bir-iki değişiklik daha önermesi şart.