Güvercinlere dokunulmazdı. Onlar ne kadar korkarak uçsalar da sahip oldukları bir dokunmazlıkları vardı. Bu Nuh Peygamber zamanından beri böyle gelmişti. Zeytin dalıyla barış yapılmıştı. Hazreti Nuh’un suların çekilip çekilmediğini öğrenmek için gönderdiği karga ve güvercin dönmedikten sonra bu sefer tek başına yolladığı güvercin hem suların çekildiğini hem de barışı simgelemek için ağzında bir zeytin dalıyla gelmişti ve o günden sonra güvercinlere hiç dokunulmamıştı. Güvercinler ise o zamandan beri hep tedirgin yaşamışlardı. Korkarak ama özgürce. O zamandan beri güvercinlere hiç dokunmamıştı çünkü kutsal bir anlaşma vardı ve kutsal anlaşmalara herkes uyardı.
İçimizden biri veya birileri bu kutsal anlaşmayı bozdu. Yavaş yavaş bir güvercin ürkekliğine sahip olmaya başlayan bir barış gönüllüsünü öldürerek bu sözsüz ve yazısız anlaşmayı bozdu içimizde dolaşan bazı kimseler. Türklüğünü savunan ama bunun yanında köklerini de unutmayıp Ermeni olduğunu da belirten bir aydındı Hrant Dink. Çocuklara özgü saf umuduyla ve bitmez tükenmez enerjisi ile hep kendini savundu. Esasında bu sadece kendini savunuş değildi aynı zamanda yaşadığı toprakları, kardeşliği ve özgürlüğü savunuştu. 'Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık' diyerek sevdiği toprakların daha güzel olmasına çalışıyordu. Bunca uğraşına rağmen yanlış anlaşıldığından, daha doğrusu kimi çevrelerce yanlış anlaşılması için uğraşıldığından gitgide bir güvercine benziyordu. Ancak, sahip olduğu içindeki çocuksu iyimserlik ile güvercinlere dokunulmayacağını düşünüyordu. Olmadı. Birileri binlerce yıl sürmüş bu kutsal anlaşmayı bozdu.
Türkler ile Ermenilerin kardeşliğini savunan birini öldürmek kimin işine gelir? Bu cinayet kimlerin ekmeğine yağ sürdü? Türkiye’deki egemenliğinin kaybolmakta olduğunu görenlerin. Önce Kıbrıs sorununu öne attılar, tutmadı. Ardından Kürt sorununu ortaya attılar, yine tutmadı. Şimdi ellerinde kalan son kozu oynuyorlar, Ermeni sorunu. Böylece 'Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur' sözünün doğru olduğunu savunup Türkiye’yi içine kapalı bir hale getirecekler. Kimse onları ve yaptıklarını sorgulayamayacak. O kadar güce bağlılar ki bunun için kutsal anlaşmaları bile bozmaktan çekinmiyorlar.
Güvercinlere dokunulmazdı. Ne kadar ürkseler de, korksalar da onların yaşamasına izin verilirdi. Bu bir anlaşmaydı. Şimdi bu anlaşmaya gölge düştü. Bunu düzeltmek bizim elimizde. Yapacağımız elimize bir zeytin dalı alıp güvercinlere gitmek ve özür dilemek. Bu sırada ben aklımdan Melih Cevdet Anday’ın 'Anı' şiirinden o meşhur dörtlüğü tekrar tekrar geçireceğim: 'Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil bu inanılacak şey değil Apansız geliyor aklıma'
*Bu yazının yazılmasından beri bir yıl geçti ama hala güvercinlere dokunuyorlar.