27 Nisan 2010 Salı

O artık yok

Gece gündüzki sıcağın aksine soğuk ve hafif yağmurlu bir şekilde gelirken telefona bir mesaj düştü. Mesajla birlikte bir sinir hali. Hani çok sinirlenince, olmasını istemediğimiz bir şey başımıza gelince nasıl tüm iyi yanlarımızdan soyutlanıyorsak öyle bir soyutlanma ve isyan.

Ele bir sopa alıp tüm ortalığı yıkma isteği ve midede bir yanma. Sanki can acısını mide çekiyormuşcasına giderek ekşiyen bir şekilde bir mide yanması ama acının büyüklüğünden o yanmayı duyamamak.

Olanlara inanamayarak yatakta oturdum ve her istenmeyen haberden sonra yapılan, acaba şöyle yapsam nasıl olurdu düşüncesiyle sabaha kadar boğuştum. Uykunun tutmadığı ve kötü geçen gecelerden biriydi.

Gece odamda dolanıp duruken bir yandan da o özlü sözü hatırlıyordum, “Olanla, ölüme çare yok.”

Bu yazıyı okuyanlar dışında pek kimsenin haberi olmayacak onun öldüğünden, hayattan sessiz bir şekilde kaydığından.

Çok fakir bir ailenin küçücük oğluydu o ve hastaydı. Bir şekilde kan arandığını duyup hayatımıza almıştık. Kimimiz onu hiç görmemişti. Görenler ise o şirin bakışlarını bir de ailesinin sefaletini unutamıyordu. Hastaydı ama biz yaşayacağını düşünüyorduk. Sonuçta canlı bir çocuktu ve bir meleği andırıyordu, her çocuk gibi.

Gece hafif soğuk ve yağmurla birlikte gelirken bir mesaj geldi telefona, “O öldü” diyordu kısaca mesaj. Bir anda hayattaki her şey önemini yitirdi. Küçücük bir çocuk ölmüştü.

Kimimiz yemek yiyorduk, kimimiz televizyon izliyorduk. Hayatın içinde giderken kaçınılmaz gerçek çok acı bir şekilde karşımıza çıktı.

Ne yemeğin tadı ne de bir şeyler yapma isteği. Sadece bir kızgınlık ve hesaplaşma vardı. “Acaba başka bir hastaneye yatsaydı yaşar mıydı”, “Acaba daha fazla ilgilenebilir miydik”, “Hayatımızda gereksiz yere harcadığımız o paraların bir kısmını daha iyi bir tedavi için harcayabilir miydik?”

Bazen birine dokununca, o kişiyi hayatınızın bir anına alınca sizin için çok daha farklı oluyor. Ete, kemiğe bürünüyordu. Hayat bir filmse, sizin filminizin bir oyuncusu olarak kendine bir yer ediniyor. O da bizim hayatımızda kısa bir rol aldı. Ancak çok etkili bir roldü. Rolünü oynadı ve aramızdan sessiz bir şekilde çekildi.

Çok şirin bakışları vardı ve fakir bir ailenin oğluydu. Hastaydı ve dün gece bir melek olarak yanımızdan ayrıldı. Onu hayatta tutmaya gücümüz yetmedi, tıpkı gözyaşlarını tutmayı beceremediğim gibi...