4 Mayıs 2010 Salı

Yaşama hakkı

1 Mayıs’ta Taksim’de inanılmaz güzellikte bir manzara vardı. Farklı yerlerden gelmiş binlerce insan Taksim Meydanı’nda buluştu ve 1 Mayıs’ı coşku içinde kutladı. Yıllardır korkulan 1 Mayıs’ta bu sefer sevinç ve neşe hakimdi.

Sol gruplar ve partiler dışında sadece 1 Mayıs’ta Taksim’de olmak isteyenleri, seyyar satıcıları, rokçıları, punkçıları, davul ve zurnacısı, sucusu, sandviççisi, şekercisi, bayrak satıcısı, müzisyenleri, nükleer santrallere karşı olanları, futbolcuları, bebekleri, Fenerbahçelileri, Galatasaraylıları, Beşiktaşlıları, Çarşısı binlerce insan bir renk cümbüşü yaratarak doyasıya 1 Mayıs’ı kutladı.

Bu arada kimilerinin yokmuş gibi davrandığı, sanki görünmez olan eşcinseller ve travestiler de bir ara alandaydı. Bazıları için onların o meydanda bulunması doğru değilmiş gibi bir durum oluştu. Sanki onların alanda bulunması faşizme inanan birinin 1 Mayıs’ı kutlamak istemesi gibiydi...

Oysa bir insan ister eşcinsel olsun, ister travesti olsun sol düşünceye sahip olabilir, istediği kutlamaya katılabilir. Onun diğer insanlardan hiçbir farkı yoktur. Sadece seçimleri alışılagelmiş, genel düşüncenin dışındadır ama bu onun toplumdan dışlanması için bir sebep değildir.

Eşcinsellerden, travestilerden hoşlanmaya biliriz. Onların seçimlerinin pek de doğru olmadığını düşünebiliriz. Aynı cinsiyetten iki insanın öpüşmesini görmek bizi rahatsız edebilir. Ancak bu duygu ve düşünceler kimseye, onlara sanki yoklarmış, görünmezlermiş ve istenmezlermiş gibi davranma hakkını vermez.

İzmir’de üç gün boyunca arka arkaya işlenen cinayetler bir travestinin verdiği ifade sayesinde aydınlığa kavuştu. Son öldürülen kurban Mustafa Has bir travestiydi ve bu topraklarda travestiler normal işlerde pek çalışma imkanı bulamadığı için vücudunu satıp hayatını kazanıyordu. İçinde bir kadın yaşadığını düşünen Mustafa Has’ın en büyük isteği ise kimliğinin değiştirilmesi ve kendisine “Azra” isminin verilmesiydi.

Mustafa ayrıca Siyah Pembe Üçgen İzmir Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları ile Ayrımcılığa Karşı Dayanışma Derneği’nin ilk üyelerindendi. İstediği cinsel kimlikle bir hayat kurmaya çalışıyordu, olmadı. Öldürülmese kimliğini değiştirmek için mahkemeye gidecekti. İlk duruşmada hakim ondan iki tanık bulmasını istemişti. Davanın ikinci celsesinden önce ise katil onu İzmir’de öldürmüştü.

Üyesi olduğu dernek de kapanma tehlikesiyle karşı karşıyaydı ancak bu sefer hukuk düzgün bir şekilde işledi ve Siyah Pembe Üçgen Derneği kapanmadı.

Bir toplumun farklılıkları o toplumun renklenmesine olanak sağlayan çiçeklere benzer. Nasıl ki 1 Mayıs’ta Taksim’de binlerce insan bir renk cümbüşü yaratmıştı, cinsel kimliğini kimilerimizin içine sindiremediği eşcinseller ve travestiler de öyle bir renk katıyorlar.

Kabul edelim ya da etmeyelim onlarda insan ve onların da yaşama hakları var. Onları görmezden gelerek, onları yok sayarak yaşayamayız, kimse yaşayamaz. Artık onlarında yaşadıklarını, görünmez olmadıklarını kabul etmek gerekiyor.

Öldürülen bir üniversite öğrencisi olunca içimiz nasıl yanıyorsa, aynı şekilde öldürülen bir travesti olunca ona da içimiz yanmalı. Siyah kurdelelerimizi bütün kurbanlar için takmalıyız. Bizimle aynı düşüncede olmayanların da yaşama hakkı olduğunu kabul etmeli ve hayatımızda onlara yer açmalıyız.

Eşcinsellik bir hastalık değildir. Bir erkek vücudunda yaşayıp kendisini kadın gibi hissetmek veya bir kadın vücudunda erkek gibi yaşamak sakatlık değildir. Bu yüzden eşcinsellere ve travestilere de insan gibi yaklaşmamız lazım. Onlarında en az bizler kadar hayata karışma hakkı vardır.

Eşcinsellere ve travestilere hastalıklı gözüyle bakan kimi kişilerinde geceleri onlarla ilişki yaşamak için neler yaptıklarını düşününce insanın aklına Behçet Necatigil’in Renkli Fener şiiri geliyor.

"Kızlı kadınlı Beyoğlu geceleri
Gülüşleri bir tuhaf
Yürüyüşleri garip
Yollu oldukları belli.

Yerleri:
Pastaneler, duraklar, sinema önleri
Allahın talihsiz kulları
Onlar, pazarlıkta uyuşulan,
İnce eleyip sık dokumadan
Alıp çıktığımız kadınlar
Beyoğlu’nda, geceleri.

Zevk ettiklerimiz önce
Tiksindiklerimiz ayrılınca
El ağız sildiklerimiz
Hastalıklı bildiklerimiz
Sellere kapılınca
Gene de gittiklerimiz
Onlar, Beyoğlu’nda"