Türkiye’nin değişmesi için ufak çaplı adımlar atılıyor. Bu değişimin yaratacağı kimi olumlu gelişmeler de var, yeni oluşacak düzenin kimi dengesizlikleri de...
Ne var ki bütün bunlardan önemlisi tam değişim için bazı hareketler yapılırken, yürekleri yakan haberler gelmeye başladı. Askerler yine öldürülüyor.
Devletin istihbarat örgütleri saldırılar olacağını biliyordu, kimi gazeteciler bu saldırıların nerelere olabileceğini bile yazdı. Ancak gerekli önlem alınmadığı için baskınlar oldu.
Bu ölümler yeterince can sıkmıyormuş gibi, ardından Genelkurmay Başkanı bir açıklama yaparak bu askerlerin ölümünün ardından haber yapan kimi basın mensuplarını ve gazetelerini ‘hainlikle’ suçladı.
Basılan sınır karakolları hava muhalefeti nedeniyle yardım alamamıştı. Fakat o karakollara bir baskın olabileceği biliniyordu ve buna karşın bir önlem alınmamıştı. Sonra yanan canlar için ihmal olup olmadığı sorulunca birden hainlik kavramı ortaya atıldı. Kendisine emanet edilen canları koruyamamak değil ama emanetin başına gelenleri sormak hainlik oldu.
Gariptir Türkiye’de birine “vatan haini” demek suç değil, eleştiri. Bu kararı veren de Yargıtay 4. Hukuk Dairesi. Dairenin başkanı Bilal Kartal ve Salim Öztuna karara muhalefet şerhi koyarken, diğer üyeler Ülkü Aydın, Şerife Öztürk ve Mehmet Uyumaz ise birine vatan haini demenin eleştiri olacağı görüşü yönünde oy kullandı.
Bu karara bakılarak o çocukların ölümlerinde ihmalleri olanları vatana ihanet ile suçlamak mümkün. Bu ihtimaller emir komuta zincirindeki bir hatadan dolayı kaynaklamışsa o zaman o zincirin en başından itibaren bir vatan hainliği söz konusu denebilir ve bunlar eleştiri sayılır.
Tabii aklı başında, sözlerinin gerçekliğine önem veren bir insan bu tür suçlamalarda veya eleştirilerde bulunmadan önce elindeki kanıtları gözden geçirir. Yoksa aklına estiği için birini hainlikle, vatan hainliği ile itham etmek ne mertçe ne ahlaklıca ne de akıllıca değildir.
İnanıyorum ki ordu kendi içinde bir araştırma yapacak ve bir ihmal olup olmadığına karar verecektir. O verilen karar biz sivillere ulaşmaz o ayrı bir konu. Ancak askerlerin ölmesinde kusuru olanların ne ceza alacağını da merak ediyorum. Zira o askerlerin ölmesine neden olacak ihmalde bulunma bir şekilde cinayete yardıma gireceği gibi oraya saldıranlara da istemeden de olsa yardım etmek demektir. Vatan toprağını korumayıp, düşmanlarına istemeden de olsa yardım etmek sonuçta vatana hainliğine girebilir. Fakat bizde vatan hainliği eleştiri olduğu için büyük bir cezası olmasa gerek.
Biliyorum, yaptığım hainlik ama düşünmeden de edemiyorum. İnsan neden koruyamayacağı, hava şartları sebebiyle yardım gönderemeyeceği, dağlara karakol yapıp da kendisine emanet edilen gençleri oraya koyar?
O bölgelerin doğa koşulları yüzyılları aşan bir süredir biliniyor ama bu doğa koşullarına karşı sınır karakollarına yardım gönderecek önlemleri almak galiba pek bilinmiyor. Bunun yardımın nasıl gönderileceğini çözdürmemiş komutanlar da herhalde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin eleştiri olarak nitelediği sıfat ile itham edilebilinir.
Bu soruları Kurtuluş Savaşı dönemindeki mütareke basını bile sormazdı. Gerçi şu an ordunun başında olan kimi komutanlar Kurtuluş Savaşı zamanı orduya komutanlık etseydi sonuç ne olurdu, insan bunu da merak ediyor.